NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
112 - (2346) حدثنا
أبو كامل.
حدثنا حماد
(يعني ابن زيد).
ح وحدثني سويد
بن سعيد.
حدثنا علي بن
مسهر. كلاهما
عن عاصم
الأحول. ح
وحدثني حامد
بن عمر
البكراوي (واللفظ
له). حدثنا
عبدالواحد
(يعني ابن
زياد). حدثنا
عاصم عن
عبدالله بن
سرجس. قال:
رأيت
النبي صلى
الله عليه
وسلم وأكلت
معه خبزا
ولحما. أو قال:
ثريدا. قال
فقلت له:
أستغفر لك
النبي صلى
الله عليه
وسلم؟ قال:
نعم. ولك. ثم تلا
هذه الآية:
{واستغفر
لذنبك
وللمؤمنين
والمؤمنات}
[47/محمد/19].
قال: ثم درت
فنظرت إلى
خاتم النبوة
بين كتفيه. عند
ناغض كتفه
اليسرى. جمعا.
عليه خيلان
كأمثال
الثآليل.
[ش
(ناغض كتفه)
قال الجمهور:
الناغض أعلى
الكتف. وقيل:
هو العظم
الرقيق الذي
على طرفه.
وقيل: ما يظهر
منه عند
التحرك. سمي
ناغضا لتحركه.
(جمعا) معناه
أنه كجمع الكف
وهو صورته بعد
أن تجمع الأصابع
وتضمها.
(خيلان) جمع
خال. وهو
الشامة في الجسد.
(الثآليل) جمع
ثؤلول. وهي
حبيبات تعلو
الجسد.
قال القاضي:
وهذه
الروايات
متقاربة
متفقة على
أنها شاخص في
جسده قدر بيضة
الحمامة. وهو
نحو بيضة
الحجلة وزر
الحجلة. وأما
رواية جمع الكف
فظاهرها
المخالفة.
فتؤول على وفق
الروايات الكثيرة.
ويكون معناه
على هيئة جمع
الكف لكنه أصغر
منه في قدر
بيضة الحمامة].
{112}
Bize Ebû Kâmil rivayet
etti. (Dediki): Bize Hammâd (yâni İbni Zeyd) rivayet etti. H.
Bana Süveyd b. Said de
rivayet etti. (Dediki): Bize Ali b. Müshir rivayet etti.
Her iki râvi Asım-ı
Ahvel'den rivayette bulunmuşlardır. H.
Bana Hamid b. Ömer
El-Bekrâvî dahi rivayet etti. Lâfız onundur. (Dediki): Bize Abdü'l-Vahid (yâni
İbni Ziyad) rivayet etti. (Dediki): Bize Âsim, Abdullah b. Serciş'den rivayet
etti. (Şöyle demiş) :
Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'i gördüm. Onunla ekmek ve et de yedim. (Yahut tirit yedim, demiş.)
Râvi demiş ki: Ona :
__ Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) senin için istiğfar etti mi?
diye sordum.
— Evet! Senin için de!
dedi. Sonra şu âyeti okudu:
«Günahın için istiğfar et!
Erkek ve kadın mü'minler için de.» [Muhammed 19] Abdullah demiş ki: Sonra arka
tarafına dolandım. Ve iki omuzunun arasındaki nübüvvet mührüne baktım. Sol
küreğinin başında parmakları bir araya getirilmiş el gibi. Üzerinde siğiller
emsali bunlar vardı.
İzah:
Saib b. Yezîd
rivayetini Buhârî «Kitâuu'l-Vudû'», «Sıfetü'n-Nebiyy», «Kitâbu't-Tıb» ve
«Kitâbu'd~Deavât»'da Tirmizi Menâkıb» bahsinde; Nesâî «Kitâbu't-Tıu»'da
muhtelif râvilerdeıı tahric etmişlerdir.
Hâtem kelimesi;
hatimden alınmadır. Hatim: Tamamlamak sonuna varmak demektir. Hâtem mühür
manâsına gelir ki: Burada ondan sonra Nebi gelmeyeceğine delil manasınadır.
Kaadî Beyzâvî: «Nübüvvet mührü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in iki omuzu
arasındaki eserdir. Geçen ümmetlerin kitaplarında bunun sıfatı beyan edilmiş,
geleceği va'd edilen Nebiye bir alâmet olmuştur. Bu Nebi onunla bilinecektir.
Bir de Nebiliğine dokunulmaktan korunmak için verilmiştir. Vesikalandırılan bir
şeyin mühürle korunduğu gibi...» diyor.
Nübüvvet mührünü isbat
eden rivayetler çoktur. Bunların bâzısında mührün üzerinde etten yazılmış
«Muhammedürresuiullah» cümlesi olduğu bildirilmektedir. Bir rivayette içinde
«Allahu vahdeh» dışında ise «Nereye dilersen oraya git, çünkü muzaffersin.»
yazılı olduğu bildirilmiştir. Fakat bu rivayet çok zayıftır. Bazıları Nübüvvet
mührünün nurdan olduğunu söylemişlerdir. Hz. Âişe'nin: «Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) vefat ettikten sonra mührü araştırdım. Fakat onun kaldırıldığını
gördüm.» dediği rivayet olunur.
Bu mührün Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber doğduğu söylenir. Bu hususta da
muhtelif rivayetler vardır. Rivayetlerden birine göre mührün sol küreğin
başında olması şeytanın içeri gireceği kapı arası olduğu içindir. Bu suretle
şeytanın Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üzerindeki giriş kapısı
kapanmış ve mühürlenmiş demektir. Mühürlü bir şeye nüfuz etmenin imkânı
olmadığı gibi, şeytanın girmesine de imkân bırakılmamıştır.
Rivâyetler arasında
nübüvvet mührünün parmakları bir yere toplanmış şeklinde olduğunu bildireni diğerine
muhalif gibi görünürse de Kadî İyad'ın beyânına göre bu da öteki rivayetlere
uygun olarak te'vil edilir. Ve nübüvvet mührü toplu el şeklinde idi. Fakat
güvercin yumurtası kadar küçüktü denilir.